Salihli Otogarı (Hizmetin Muradı)

Tersinden gitmeye çalıştığım bir yolculuğun ilginç duraklarından biriydi Salihli.Varmak istediğim sonuca genel formülün dışında bir yol aramıştım.Hem yeni yerleri keşfedecek hem aynı yere varacaktım.İnatla izini sürerken ters yönümde vasıtaların sonunda Salihli otogarına vamıştım.Pamuk toplama mevsiminin sonuna doğru mevsimlik işçi yığınları Esenler otogarının asker uğurlama dönemleri kadar yoğun bir kalabalığı toplamıştı bu küçücük kasabanın otogar meydanına.Ana caddenin kıyısındaki bu otogara hiç bir otobüsün girmediğini otobüsü gelen herkesin ana cadde kıyısında parklanan ve bu otogara girmeye dahi tenezzül etmeyen otobüsleri beklediğini izlediğim kalabalığın şaşkınlığı arasında çok sonradan fark ettim.Büyük çoğunlukla güneydoğudan gelen kadın ve çocuklardan oluşan bu kalabalığın yorgun ve bezgin bekleyişini  izlemek çok ağırlaştırmıştı yüreğimi.

Sanki eski bir zamana gönderilmiş bir elçi gibiydim modern zamanlardan.Hiç abartılı olmayan bir kot pantolon ve bir tişört sırtımdaydı.Üzerimde bir sırt çantası ve spor ayakkabıyla olmama rağmen ortalıkta astronot kıyafetleriyle geziyor gibiydim.Tersten çıktığım yolda kendi içimdeki macerayı yaşamayı , dikkat çekmeden eğlenceli ve sessiz bir yolculukla varacağım yere ulaşmayı beklerken kalabalık bir mitingin elinde megafonla sözcülüğünü yapanlar gibi en önde kalmıştım.Beni bir sonraki durağa taşıyacak otobüsün biletini aldığım gibi ortalıkta fazla görünmeyecek sığınaklar aramaya koyuldum.Beklenecek bir otuz dakika vardı.ortada gezmeye devam edersem nazar dolu bakışların ortasında yere patlayan bir cam bardak gibi tuz buz olmaktan korkar hale geliştim.

Otogar tuvaletine doğru giderken en az on dakika harcamanın planlarını yapıyordum.Otogarın yoğunluğuna ve artık demode olmuş dekorasyonuna rağmen son derece temiz olduğunu gördüğüm tuvaletlerin girişinde canlı cenaze gibi duran dedenin bu yolculuğun en akılda kalacak kişisi olduğunu öğrenmeme çok az kalmıştı.İçeride enseme kadar ıslatmıştım kendimi.Çıkınca önce bir peçete aldım dedenin bozuk para dolu tezgahının üzerinden iyice kurulandım .Uzunca sürecek bir sohbetin ilk sorusunu sordum dedeye :

-Kaç lira dedecim tuvalet?

-Yavrum siydiğin fiyatımı olumuş hiç? Şaşkınlığımı gizleyemeden gülümsemiştim.dede devam ediyordu.

-Pok nöbetindeyim ben burda. Bu liralara aldanma sen .İçinden geçen fiyat biçiyor kendi pokuna koyuyor lirayı masaya.

-Ücret yok yani aslında 

-Ücret yok rüşvet var.Burya pislediğini kimseye söylemeyim diye rüşvet veriyor insanlar.

Dedenin mizahi kişiliği karşısında gevşemiş bi yandan sırıtıyor bi yandan bir sonraki cümlenin hangi meyandan geleceğini bekliyordum.

-Sen  yükü vumuşsun sırtına nerden gelip nereye gidersin.

-Kendimce bir yolculuğa düştüm dedecim.Yalnız bilemedim şimdi ben sırrımı saklaman için ne kadar koymaşlıyım tezgaha.

-Seni burda tanıyan pek bulunmaz yabancısın.Kim  netsin senin mahremini söylesemde inanmazlar  bi şey istemez. He ama sana diyeyim yol dediğin sana göre olmaz.Yol yerinde sen üzerinde.

Kendimce dediğime takılmıştı besbelli dede. Hakkıda vardı.ben yolun tersine zorladıkça varacağım noktaya gitmek uzadıkça uzamıştı.Sohbeti derinleştirip derinleştirmemek için kendi içimde çelişirken dede çoktan kararını vermişti.Eski tip döner bir büro koltuğunda oturuyordu Hemen sırtına yakın mesafede duran bir küçük tüp vardı.Üzerinde kaynayan alüminyum bir çaydanlık.Kendinden beklemediğim bir süratle olduğu yerde dönüp nereden aldığını göremediğim bir bardağa orta karar bir çay doldurdu masaya koydu.

-Halin hareketin zamanının bolluğundan ağır belli gel bi çay içecek vaktinde vardır 

-İçeyim dede sağolasın.

-Bak bu demlikten akan şerbet miğdemi ısıtır.(sırtına yakın bir rafta devrilse kendisini haşlayacak olan demliği göstererek) kendiside her daim sırtımı ısıtır .Elektirikli soba gibi.

-E dedecim bu çaydanlık mazallah devrilse yanarsın.

-Yananı allah görü yavrum ayarı var onun gönlün ferah olsun.

-İsmin ne dedem .

-Murad evladım.Anamın bi oğlan muradı varmış.ben anamın muradı olmışum ama kimsenin muradı olamadım.

-Yaşın nedir peki.

-Sittin senedir kendimi bilirim.bilemediğim çağlarımı üstüne sen ekle o kadar hesabın vardır herhalde.Sormaya merakın çok maaşallah

-İstemezsen sormam dedecim kusura bakma.

-Sor çocum sor yavrum.Sormayan bilmez derdinin demanını.hep böyle gez yavrum gezmeyen bilmez padişah fermanını.

-Maaşallah ben bu kadar kalabalık olacağını hiç bilmezdim buraların.Birde hep kadınlar dolu etrafta

-Ekmek kapmaya gelenler yavrum bunlar .Bizim tarlaların ekimini makinalar sökümünü bunlar yapar.mal sahapları çalıştım diye gerinir ,bunlarda gariban bi parça ekmeğe sevinir.Hep gadınlar gelir çalışmaya görürüm.Bizim memleketin adamı hangi yörede olursa olsun kalp götlü olur evladım.Gadın dedimi duracan zati.Bin ermiş adamı bir yollu gadın yoldan çıkarıvermişte,bir ermiş gadını bin yolsuz adam alamamış yolundan.

Dedenin felsefe dolu anlatımı kendini zevkle dinletiyordu.Bir anda gelişen sohpet gevrek gevrek gülmeme sebep olurken kurulan cümlelerdeki derin mana beni hayretler içinde bırakıyordu.Vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştım.Belki ömrümün sonuna kadar yolum buralara tekrar düşmeyecekti.Aklımda bu kadar yer edecek bir sohpeti paylaşmanın mutluluğu kaldı yüreğimde.Sohbetin ilerisinde dededin babasının çanakkale şehidi olduğunu,başka kardeşi olmadığını ,annesinin onu tek başına büyüttüğünü ,tarlaları tapanları olmadığından çok sıkıntılar çektiklerini,anasının gayretleriyle ortaokulu bitirip dönemin köy hizmetlerinde çalıştığını,yaşlanınca annesine onun tam onbeş sene yatalak hastayken baktığını,.dedenin başta evlenmeye niyeti olmadığını.evliliğe niyetlendiğinde artık işin işten geçtiğini ,her biri çok estetik her biri çok mizahi farklı cümlelerle bir masal gibi dinledim.Emekliliğinden sonra buranın belediye başkanından çok sıkıldığı için bir iş istemiş ona bu tuvaleti uygun görmüşler.ben milletin pisliğiyle uğraşmam dememiş herkes daha iyi hizmet alsın diye didinmiş durmuş.Kazandıklarınıda kasabanın çocuklarına yedirmiş yıllarca.Her soruma sıkılmadan cevap veren ve adımı dahi sormayan sorularımı yadırgamayan bu dedenin biyografisi gerçekten çok etkileyiciydi.

-Dedem peki artık istirahat etsen daha iyi değil mi?

-Ben olmazzsam bu hizmeti kimse etmez evladım.Buranın lirasıda çocuklarının kursağından değil şiş göbeklerin cebinden akar.Ben hizmetçiyim evladım.deseler ki yeter artık git giderim ama kimse pok nöbetini tutmaya gönüllü değil.

-Dedem ben geç kalıyorum kusura bakmazsan gideceğim.

-E yolun açık alnın ak olsun yavrum.sende gönlü senle olanların hizmetini eksik etme.Varsın seni üzen olursa detlenme.kimsenin ahı kimsede kalmaz.Hizmetçisni siken bulaşığını kendi yıkar.

Son cümlesiyle beni kahakaya boğan dedenin elini öpmek için sarıldığımda ona dahi müsade etmedi.Yine gülen tavırlarla gözlerimin içine bakarak:

-Sen söz dinlemez bi veledsin Anan illaki sana yabancılarla konuşma diye tembihlemiştir.Sen hala buralarda eyleniyosun var git yoluna.dedi .Oradan ayrılırken gözden kaybolana kadar eli hep havada sallaya sallaya uğurladı beni.Otobüslerin durakladığı yol kenarına dedenin nurlu yüzü gözümde koştursamda .otobüsüm çoktan kaçıp gitmişti.Otobüs yazanasindekilere arabayı kaçırdığımı söylediğimde söylenip duruyorlardı.Arabayı telefonla arayıp bir ara durakta beklemek için anlaşıp beni arkadan gelen başka bir otobüsle kaçan otobüse yetiştirdiler.O gün orada kalsam gam yemezdim.